1/10/2010

Perdeler ve Hayaller

Onu ilk gördüğünüz anda herşeyin değiştiğini ve hayatınız boyunca sadece onu yaşayacağınızı zannettiniz değil mi? Nefes aldığınız her saniye onu düşünecek, gözlerinizin onu görmediği her dakika onu daha da fazla özleyecektiniz. Onu kaybetseniz bile geri kazanmak için insanüstü bir çaba göstereceksiniz. İnsanların en büyük savaşı genelde bu yüzden oluyor.

Hepimiz zarar görebiliyoruz. Özellikle ruhsal anlamda. Hepimiz ağlıyoruz ve bir şekilde suçu başkalarına veya Tanrı’ya atıyoruz. Hayatım boyunca hiçbir şeye üzülmedim veya hiçbirşeye ağlamadım diyen bir insanı dikkate almanıza bile gerek yok. Hayata tutunmak için, hayatın gerçeklerini görebilmek için bazen de üzülmeniz gerekiyor. Acı gerçekler ile karşılaşmanız gerekiyor. Farkında olmadan birisini üzmeniz ve bunun bedelini ödemeniz gerekiyor. İç dünyanızda huzur dolu bir hayat yaşamak için mücadele verirken, yalnızlığın o soğuk duvarları arasında zor da olsa nefes almanız gerekiyor. Yaşayacağınız her güzel tecrübenin bir o kadar da kötü bir bedeli vardır. Özlediğiniz şeyler, beklentileriniz veya hayattaki en büyük amacınız gerçekleşmediği zaman o kahreden üzüntüyü hissetmeniz lazım. Üzüntüyü içinize atıp yok olmasını beklemek yerine, o soğuk duvarların arasında ayağa kalkmanız ve elinizden geldiği kadar ısınmanız lazım.

Bugün perdeleri hiç açmadım. Dışarıda güneşin doğduğundan bile haberim yok. Evdeki bütün saatleri geriye almıştım yatmadan önce. Uyandığımda saatin gerçekte kaç olduğu, sabah mı yoksa akşam mı olduğunu bilmiyordum. Biliyordum ki yaşadığım onca olayın ardından saatin kaç olduğunu bilmek benim için önemli değildi. Daha da kötüsü; güneşin huzur veren sıcaklığını bile hissetmek istemiyordum. Ayağa kalktığım zaman karanlığın odama çöktüğünü farkettim ve az da olsa hala gece olduğuna dair bir his uyandı içime. Belki de yanılıyordum. Belki de; bütün bu soğukluğun ve karanlığın sebebi etrafımı çevreleyen duvarlardı. Birşeyleri hissetmek istiyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmeden kafamda aklıma gelen ilk düşünceyi onaylıyordum fakat aradan birkaç dakika geçtikten sonra yanıldığımı farkediyordum. Perdeleri kapatıp hiç açmayan da bendim ancak dışarıda olup biteni merak eden gene bendim. Acaba güneş gene insanların üzerinde onlara umut veren bir gülümseme ile mi duruyordu? Belki de yağmur yağıyordu birçok insanın nefret ettiği gibi hem de.

Bugün ben yoktum aslında. Bugün ben dünya üzerinde yaşayan birisi gibi davranmayacaktım. İnsanlarla aramda uzun mesafeler olacaktı. Hatta kendimle aramda bile. Sıkıntım da tam burada başlıyordu. Kendimi dinlemeyecektim bugün. Aldığım kararları onaylamayacaktım. İstediğim şeyleri yapmayacaktım. İçimden geldiği gibi yaşamayacaktım bugün. Merak edecektim acaba insanlar dışarıda neler yapıyor diye. Bir taraftan elimi perdenin ucuna götürmek isterken, diğer taraftan da kendimi durduracaktım. Kendi içimde kendimle kavga ederek patlayacaktım belki de. Sınırlarımı bilmiyordum belki de bu düzen bana göre değil. Belki de gözlerimi kapatmam lazım. Beynimde dolaşan bütün düşünceleri elime almam ve onları okumam lazım. Belki de rüya görmem lazım kimbilir. Uzun zamandır isteyip de yapamadığım birşeydi. Yatağa uzanıp gözlerimi kapatacaktım ve gerisi gelecekti. Peki ya gelmezse?

İnsan farkına varıyor ki; kendi yaşadığınız sorunlardan daha kötü sorunlar da var. Aynı rüyayı bütün hayatınız boyunca gördüğünüzü düşünsenize? Her gece, her dakika, her saniye. Gözlerinizi kapattığınız anda başlıyor ve kan ter içinde uyanıyorsunuz. Her gece. Uyandığınızda duvarların soğukluğu ve karanlığı yüzünüze çarpıyor ve siz uyandığınızdan emin bile olamıyorsunuz. Kendi cehenneminizi kendiniz yaratıyorsunuz. Hissettikleriniz bilinçaltında oluşuyor ve size tekrardan sunuluyor. İsteseniz de istemeseniz de bu böyle.

Onu tekrar düşünmeye başladım. Yatağımda öylece uzanıyordum ve göz kapaklarım artık direnmeyi bırakmıştı. Biliyordum ki artık onu rüyamda görmek bile birşey ifade etmiyordu. Onu bu soğuk duvarların arasında beklemek de. Ona göre ben sadece tek gecelik bir rüya gibiydim. Benim için o hayatımın sonuna kadar görmek istediğim bir hayaldi. Düşüncelerimi daha fazla bilinçaltıma atmadan ayağa kalktım. Perdelere doğru büyük bir iç huzur ile yürüdüm ve iki elimde tutarak sonuna kadar açtım. Dışarısı kapkaranlıktı. Rüzgar bile esmiyordu. Farkettim ki hala bıraktığım yerdeyim. Aslında hiç uyumamışım. Aslında yaşadıklarım rüya değilmiş.