1/12/2011

Saklambaç

Sevmek çok zor geliyordu. Sevmek; artık eskisi kadar zevkli değildi. Ona ulaşmak, onu istemek, onu yaşamak. Artık bunlar hiç birimizi heyecanlandırmıyordu.

Parıltılar kaybolmuştu. Ego her zamanki gibi isimlerimizin üzerine çıkmıştı. Galiba haklı olduğu yerler de vardı. Sadece başkası için yaşamak ne kadar saçma? Sadece başkası için nefes almak, çalışmak, savaşmak. İnsan neden egoist bir varlık olduğunu bu kadar zor kabulleniyor?

Yeni bir kelime var dilimin ucunda. Ne çok satan kitaplardaki afili kelimeler gibi derinden yaralar insanı, ne de onca cümlenin arasında hemen kendini belli etmeyen, gizli saklı, insanda merak uyandırır.

Saklanmak. Evet, bu kadar basit aslında. İnsanlardan korktuğu için saklanır bünye. İnsanları görmek istemediği için. Onlar ile iletişim kurmamak için. Söyleyeceği sözlerden, hakkında yapacakları saçma eleştirilere maruz kalmamak için. Hayatı boyunca saklanır. Uzun zamandır görmediği dostunun telefonunu açmaz. Aylardır peşinden koştuğu, onu tanımak istediği kızı/erkeği imkânı olsa bile tanımak istemez. Onca zamandır dizinin dibinden ayrılmadığı ailesine sırt çevirir. İşin sonunda onca çabanın ardından yalnızlığın şefkatli kollarına kendisini yavaşça bırakır.

Parıltılar kaybolmuştu. Sevmek; artık eskisi kadar zevkli değildi. Bütün yaşanmışlıkların üzerine bir beyaz örtü serilmişti. Altına bakamayacak kadar korkak ve cesaretten yoksundu. Baksa dahi; başına gelenleri aklının ucundan geçirdiği anda vazgeçecekti. Biliyordu ki her zaman suçlu oydu. Ailesine yaptıkları, sevdiği insana yaptıkları. Saklanmak en doğru yol olacaktı belki de. İsteyen herkesi bu oyunun içerisine dâhil edebilirdi. Son zamanlarında bir başka korku da hissetmişti. Onunla kimse oynamak istemez ise ne olacaktı?

Tek başına, bomboş bir alanda koşturacaktı. Birisinin onu izleyip izlemediğini fark etmeden, arkasına tereddütlü bakışlar atarak yoluna devam edecekti. İlk gördüğü badanası akmış duvara sırtını verip durum değerlendirmesi yapacaktı. Nereye gidebilirdi? Hangi yolu takip etmeliydi? Birisine danışması gerekiyor muydu? Artık tek başına kalmıştı ve sorumluluklarının farkındaydı. Yapacağı tek şey vardı; onu arayanlardan kurtulmak. Kendi kafasında yarattığı bu oyunu kazanmak için başka çaresi kalmamıştı.

Koşmaya devam etti. Arkasına bakıp, hayatı boyunca kaçırdığı veya kaçıracağı şeyleri düşündü. Belki de şu sırada ona en mutluluk verecek şey; yağmurun aralıksız bir şekilde yağmasıydı. Ancak yağmadı. Beyni onu ilk defa dinlemiyordu, isteklerini önemsemiyordu. Uzun zaman önce kaybettiği onca şeyden sonra şimdi de sıra beynine gelmişti. Sırtını duvara verip yavaşça yere oturdu. Bu onun son oyunuydu ve en azından bunu kazanmalıydı.

Hiç yorum yok: