2/13/2011

Benlik

Benliğimizin gün içerisinde oynadığı o kadar çok oyun var ki? Bilinçaltımıza o kadar çok anı yerleşmiş ki; biz ya o anıları yaşadığımıza inanmıyoruz ya da yaşadıklarımızın varlığını kabul etmemize rağmen inadına rol yapmaya devam ediyoruz. Güzel anıları bir köşeye itip, kötü anılar ile yaşamaya çabalıyoruz. Yasaklar nasıl hoşumuza gidiyorsa, kural tanımazlık ne kadar karizmatik bir hamle ise; bu durum da tam olarak böyle

Hiç tek başınıza köhne bir mekânda oturdunuz mu? Bir bar taburesinde veya 2 sandalyesi olan çizikler içinde bir masada gecenin körüne kadar içtiniz mi? İnsanın kendisi ile konuştuğu yegâne dakikalardır bunlar. Kendinizden sıkıldığınız anda; etrafınızdaki mutlu insanları incelersiniz. Duvarlardaki dengesiz çizimlere veya kalın siyah çerçeveli fotoğraflara bakarsınız. Aslında o kadar da sıkıcı değiller değil mi? Tek başınıza içtiğiniz onca içki niye peki? Bir insan gerçekten tek başına eğlenmek için içebilir mi?

İşte güzel anılar da tam karşınızda oturuyorlar. Bütün küstükleriniz, sinirlendikleriniz, hayatta yüzüne dahi bakmak istemediğiniz insanlar; aynı masada, burun buruna oturup sohbet ediyorlar. Tek başınıza iken ne kadar zor geliyor değil mi? Pişmanlıkların tavan yaptığı bir ana denk geliyorsunuz. Bakın hemen yan masada eski sevgiliniz oturuyor. O da tek başına. O da kadehini yavaş yavaş ağzına götürür iken hüzünlenmeye başlıyor. Düşünüyorsunuz ki; onun bu hali aslında gerçek değil. Sizin kafanızda yarattığınız, aslında olmasını dilediğiniz bir halde. Hâlbuki öyle değil. Kim bilir; şu an yeni sevgilisi ile ne kadar mutludur veya arkadaşları ile en son hangi filme gitmiştir? Benliğinizin sizi ele verdiği en saf anlardan birisi.
Farkında olmadan o an düşünmediğiniz birisini bir anda yanınıza getiriyor.

Kötü anılar ile karşılaşmak istiyorsunuz ancak olmuyor. Bu gece; daha önceki geceler gibi hüzünlü veya kasvetli olmayacaktı. Bütün insanlar gülümsüyordu, konuşuyordu. Masanızdaki hiç kimse birbirini üzmüyor, laf sokmuyor, ego yarışına girmiyordu. Masada tek başınıza otururken ne kadar güzel geliyordu bu tablo değil mi? Peki o masada oturmak istemez miydiniz? Elbette istemezdiniz.

Yalnızlığa bayılıyorsunuz çünkü. İnsanları hayatınızdan atmak çok hoşunuza gidiyor. Benim kimseye ihtiyacım yok mantığı ile yaşıyorsunuz. “nasıl olsa yeni arkadaşlar bulurum” diye düşünüyorsunuz ancak çok zor. Hayatınıza, bakın sevgili demiyorum, arkadaş sokmak ne kadar zordur haberiniz var mı? Gerçekten yok ise; etrafınıza bir kere bakın. Gerçek dost diye tabir edebileceğiniz insan veya insanlara sahip misiniz?

Arkadaşlık kavramına; tek gecelik ilişki misali bakmaya devam ettiğimiz müddetçe, o masada yalnız oturmaya devam edeceğiz. Yan masadaki eski sevgilimizin aslında çok acılar çektiğini hayal edeceğiz. Hemen önümüzdeki masada dostlarımızın eğlencesine tanık olacağız. Duvarlardaki dengesiz çizimleri gözümüz ile tekrar çizmeye devam edeceğiz.