11/08/2008

Loneliness Part.2

Mutlu, hayat dolu şeyler yazmaya kalkıyorsun sonunda saçma sapan şeyler çıkıyor ortaya. Yazının ilk bölümünde her ne kadar farklı konulara değinmeye çabalasam da, işin sonunda gene karamsarlık ön plana çıkmış. En azından nasıl bir insan olduğumu daha iyi anlıyorum bu yazılar sayesinde. Nasıl birisi olduğunu anlayan bünye geleceğe daha rahat bakar. Karşısındakinin bir sonraki hareketine karşılık verir. Adam biliyor sonuçta ne yapması gerektiğini.

Zorlanmaya başlamadınız mı yaşınız ilerledikçe? Neye diyeceksiniz elbette. Hayatın her geçen gün karşınıza farklı bir şey sunmasına mesela. Yaşın ilerlemesi de değil aslında mevzu. Zeka yaşı dediğimiz olay burada ortaya çıkıyor sinsice. Saflık dürtüsü kendini belli ediyor hemen. Her insanda saflık vardır diyorum. Her insan az da olsa saftır. Bazı insanlar tanımadıkları insanlara karşı gayet sert ve otoriter yaklaşırken; aynı insan tanıdığı hatta hoşlandığı insanlara karşı gayet iyimser, samimi ve saf yaklaşabilir. Burada hiçbir sorun yok. Sorun bu insanları gerçekten tanıyor muyuz? Acaba samimi ve iyimser yaklaşmaya karar verdiğimiz bu insanlar doğru bir tercih mi?

Çok kabataslak olacak ama 10 kişi seçsek 4-5 tanesi hata yapmıştır diyebilirim. Hatayı yaptıktan sonra karşımıza ne gibi sonuçlar çıkıyor bakalım:

- Bünye zarar görüyor elbette. Kişiden kişiye değişir aslında. Daha önceden bu konudan dolayı çok çekmiş kişi “yemişim” modunda hayatına devam edebilir. İlk defa karşılaşan “neden ulan” nidalarıyla bol miktarda bira götürür.

- Bu olaydan sonra beyine yerleşen en müthiş, olağanüstü mantık şudur(sarcasm): Artık hiçbir insana karşı böyle davranmayacağım.

Daha ne kadar sonuç bekliyordunuz bilmiyorum isteyen ekleyebilir. 2. maddeye ağırlık vermek istiyorum. Genellikle kadın-erkek ilişkilerinde görülüyor bu mevzu. Daha önceki ilişkilerinde aldatılan, kötü muamele gören(?) veya ilgi görmeyen şahıs müthiş bir mantık yürüterek “bu yaptıysa hepsi yapar” anlayışını kafasına kazır. Hayatı boyunca etrafındaki insanlara kendini kapatır. Belki de onu çok sevecek ona hiçkimsenin veremediği kadar değer verebilecek bir insanı da kaçırmış olur böylece. Bunu bilemeyiz. Bunun düşüncesiyle yaşayamayız. Ancak kişinin kötü birisi çıkma olasılığı varsa bir o kadar da iyi birisi çıkma olasılığı da vardır. Bu lafların hepsi kendi görüşüm neyin iyi neyin kötü olduğunu tartışmaya gerek yok. Tek düşündüğüm şey; yaşımız ilerledikçe etrafımızda gelişen herşeyden korkmaya başlıyoruz. Arkadaşlarımızdan, ailemizden, kız/erkek arkadaşımızdan. Bu korkuyla yaşamak mı mantıklıdır yoksa savaşmak mı? Mesela ben uzun zamandır savaşıyorum kendisiyle. Siz de deneyin seveceksiniz (reklam gibi oldu).

Bu yazının başı neresi ne alaka bu konuya nereden girdik demezsiniz umarım. Yazarken o tarz şeyler hissettim. Kafandakileri toparlamadan yazıya başlama. Sonra yazının başı neresi gtü nerede unutursun tabi.

3. bölümde görüşmek üzere esen kalın.

Hiç yorum yok: