6/30/2009

Beklemek

Beklemek ne kadar yorabilir ki insanı? Veya beklediğini zannetmek? Hayatımız içerisinde somut veya soyut herhangi birşeyi ele alabiliriz. Emin olun ki beklentilerimizin ortaya çıkmadığı birgün dâhi geçmemiştir insan ömründe. Arada kaçırdıklarımız yani boşa geçen zamanlar da olmadı değil elbet.

Günler, haftalar, aylar geçiyor. Bir insanın limitine göre bu süreç seneyi bile kapsayabiliyor. Sabır ön plana çıkar bu sırada. Sabrınız ne kadar fazla ise o kadar süre O’nu beklersiniz. O’nu bulma süreci vardır sizi pek ilgilendirmez. O’nu tanıma süreci vardır beklentiden sonra ortaya çıkar. O’nu sevme veya sevmeme sorunsalı vardır sizi en çok endişelendiren. O’nu beklemek de en acı verici olandır. Nerede ne yaptığını bilmeden sadece ağızdan çıkacak birkaç sözcüğü beklemek. Sanki herşey değişecek o sözcükleri duyduğun vakit. İnsanlar birşeyleri beklemekten hoşlanıyor. İlerisini düşünmeden, yapacaklarını planlamadan kendini uçurumdan aşağıya doğru bırakıyor. Uçurumun sonsuz olmadığını biliyor ve bunun verdiği güç ile atlıyor zaten. Peki yaptığı herşeyin aslında kocaman bir yalan olduğunu farkettiği zaman ne yapacak? Bunu kafasının ucundan bile geçirmemişti öyle değil mi? Atladığı yere doğru uzun bir bakış atacak. Kafasında çözüm geliştirmek için çabalayacak. Ellerini havaya kaldırıp en azından etrafında tutunabileceği bir dal arayacak. Hiçbirşeyi hesaplamamıştın öyle değil mi? Etrafında ne sert bir dal bulacaksın ne de sana yardım eli uzatan birisi. Uçurumun sonunu görmeye mahkumsun sen. Ya bir mucize olacak bir şekilde kurtulacaksın; ya da acı gerçek suratının ortasına çarpacak. Yerde kanlar içinde yatarken de seni iyileştirebilecek tek bir kişi var: gene kendin.

Hayat gün geçtikce zorlaşıyor ve beklentileriniz de artıyor. Mesela yalnızlık. Her geçen gün daha da yalnız kalacağınızı farkediyorsunuz. Beklentileriniz de bu yönde gelişiyor, şekilleniyor. Dostluklarınız güçleniyor, mutlu oluyorsunuz. Ama her seferinde birşeyler de eksik kalmıyor mu? Her seferinde “bugün gerçekten mutluyum” dediğiniz zaman ve aynaya bakıp gülümsediğiniz zaman bunu bütün kalbinizle söylediğinizi mi zannediyorsunuz? Kimbilir belki de öyledir. Dünya üzerindeki bütün insanları kandırabilirsiniz ancak kendinizi asla. Başkalarını kandırarak mutlu olabilirsiniz, kimbilir belki de sizden beklentilerinin yokolmasına bile yol açabilirsiniz. Bugüne kadar ciddi anlamda tadabildiğim bir duygu değil ama kimbilir beklenen kişi olmak ne derece mutlu edebilir bünyeyi?

Sabaha kadar çocukluğundan beri vâr olan masasının başında durdu. Arada bir ayağa kalktı mide bulantısı yüzünden. İçindeki herşeyi boşaltmaya çalışıyordu her ne kadar bunu sözlerle beceremese bile. Bunu beceremeyecek kadar yorgundu. Güneş çoktan doğmuştu ve o cehennem azabı gibi geçen saatler de geride kalmıştı. Çoğu sabah olduğu gibi o azap gibi geçen 06:00 ile 10:00 arasını gene yaşamıştı ve hayatında ilk defa bu kadar korkuyla bakıyordu saate. Gene insanlar uyanacak, gene kendi işleri ile uğraşacaklar. Fakat o gene bekleyecek. Dün gibi, önceki gün gibi. Bugün gibi ve yarın gibi. Taa ki uçurumun sonsuz olmadığını fark edene kadar.

Hiç yorum yok: